Diaspora’da Doğan Umut: Wcylef Jean.

Minor Hopes - BCZ 2010

Minor Hope - BCZ 2010

12 Ocak tarihinde yaşanan büyük depremle dünya gündemine gelen Haiti, Amerika’da yaşayan Haitili müzisyen Wyclef Jean’in (W.J.) 28 Kasım’da yapılacak seçimlerde bu küçük Karayip devletini yönetmeye aday olduğunu açıklamasıyla birlikte yeniden uluslararası medyanın odağı oldu. Time Dergisi’nin “halkını yoksulluk ve yolsuzluk cenderesinden kurtarmak üzere yola çıkan bir modern zamanlar Musası” olarak tanıttığı, Birlikte Yaşam Partisi lideri W.J.’nin göçmen-anavatan dayanışmasını çağıran “Yüz Yüze: Hep Birlikte Yapmalıyız” kampanyası diasporanın siyasal etkinliğine ilişkin özgün bir örnek sunuyor. Bu yazı içerisinde, göç-çalışmaları yazınında 1990’lardan bu yana önemli bir yer tutmaya başlayan bu bağa ilişkin kuramsal bir tartışma yerine W.J.’nin kişisel ve Haiti’nin ulusal biyografileri özelinde bu özgünlüğün anlaşılması açısından önemli olan uzun bir tarihsel arkaplan değerlendirilecektir.

Diaspora’nın Yetenekli Veledi…

1972 yılında Hıristiyan bir vaizin oğlu olarak Haiti’de dünyaya gelen W.J. dokuz yaşında ailesiyle birlikte New York’a göç ediyor. Müziğe olan ilgisini Berklee Müzik Koleji’ne taşıdıktan sonra 1990’ların The Fugees[1] topluluğuyla birlikte ilk önemli çıkışını yapıyor. Soul, hip-hop ve ragge gibi sömürgecilik tarihinin derinlerinden yankılanan müzik biçimleriyle geleneksel Haiti ritimlerini birleştiren topluluk göçmenliğe ilişkin duyarlı bir çizgi takip ediyor.[2] Haiti kimliğinin fena halde damgalandığı 1980’lerde Amerikan vatandaşlığına geçip Haiti pasaportunu yakmayacak kadar kimliğine sahip çıkan W.J.’nin bu çizginin izlenmesinde önemli bir rolü var.

Müzik kariyerinde doygunluğa eriştiği 2000’li yıllarda anavatana yönelik sosyal sorumluluk projelerine yönelen W.J.’nin 2005 yılında kurduğu Yéle Haiti (Haiti Özgürlük Çığlığı) vakfı anavatandaki binlerce gence eğitim bursu sağlıyor. 2007 yılında ülkeyi vuran Jeanna Kasırgası’nın yaralarını sarmak üzere etkinlik alanını genişleten W.J., 2007 yılında ülkenin uluslararası konumunu iyileştirmek üzere Haiti’nin iyi-niyet elçisi olarak görevlendiriliyor. Ocak ayında yaşanan depremle birlikte genç kuşaklar ve diasporanın erişimine kapalı, yolsuzluklara boğulmuş anavatan siyasetine doğrudan katılma kararı alıyor.

Afrika kadar Kara bir Coğrafya: Karayipler.

Coğrafi bir terim olan Karayip Havzası, Kuzey ile Güney Amerika kıtaları ve Meksika Körfezi ile Atlas Okyanusu arasında kalan, irili ufaklı 7 bin adayı kapsayan 24 ülkeyi içine alan bölgenin ismidir. Bermuda Şeytan Üçgeni’ni içeren bölgenin Avrupa, Afrika ve Amerika üçgeninde gelişen keşifler, sömürgecilik ve köle ticareti üçgeninin tam ortasında yer alması “Karayip” ismini derin bir tarihsel çerçeve içerisinden siyasal göndermelerle yüklü bir kavrama dönüştürüyor. Amerika kıtasının en fakir ülkelerinden biri olan Haiti, havzanın Küba’dan sonra ikinci büyük adası olan Hispaniola’yı Dominik Cumhuriyeti ile birlikte paylaşıyor.

5 Aralık 1492 yılında Kolomb tarafından keşfedilen Ada, şeker kamışı plantasyonu olarak sömürgeleştirildikten sonra yüzyıllar boyu Fransız, İspanyol ve Britanya sömürgeci güçleri arasında süren mücadelelerin ortasında kalır. 18. Yüzyıl sonunda bir kaç devrim girişimde bulunan Adalılar, Fransız Devrimi’ni bölgeye taşır ve 1 Ocak 1804’de bağımsızlıklarını ilan ederek tarihe ilk siyahi devleti[3] hediye ederler. Yerel dillerde toprak-ana anlamına gelen Ayiti ismini alan devlet 1815’de Simon Bolivar’ın İspanya’ya karşı yürüttüğü bağımsızlık mücadelesini destekler ve Amerika’da süren kölelikten kaçan binlerce Afrikalı’ya sığınak olur. Gelişmelerden rahatsız olan Fransa 1825 tarihinde, 19. yüzyılın Küba’sı, Haiti’yi işgal eder.

20 yüzyılın başlarında ise Ada’da süregiden siyasi çalkantılardan tedirgin olan Fransa, Almanya, Amerika ve İngiltere bu bağımsız ülkeye yatırım yapan işadamları ve çıkarlarını korumak üzere 1914 tarihinde Ada’ya ortak bir müdahalede bulunurlar. Ada, 1915 – 1934 yılları arasında süren, 3 bin Haitilinin hayatını kaybettiği fiili bir işgal süreci arından Haiti ve Dominik Cumhuriyeti olarak ikiye bölünür. Amerika’nın çekilmesiyle birlikte yeni çizilen sınır boyunda 3 gün süren bir iç-savaş yaşanır ve 20 bin Adalı bu çatışmalarda hayatını kaybeder.

Ada, doktor-baba lakabıyla anılan François Duvalier’in başkan seçildiği 1957 yılına kadar bir dizi kanlı darbeye daha sahne olur. Doktor-baba’nın umutlu gelişi kendisini ömür boyu başkan ilan etmesiyle birlikte kararır. 1971 yılında ölümü ardından yönetimi devralan oğlu Jean-Claude, doktor-bebe, 1986 tarihinde yoğunlaşan gösterilerle birlikte adayı terk etmek zorunda kalana kadar 30 bin kişiyi meçhule kurban eden kanlı rejimin başkanlığını yapar. 1987 – 1990 tarihleri arasında bir tür ara rejim yaşayan Haiti 1990’da Jean-Bertrand Aristide’nin başbakan seçilmesiyle yeni bir dönemin kapılarını aralar. Fakat, 1991 yılında baş gösteren siyasal krizle birlikte Aristide Amerika’ya sığınmak zorunda kalır. 1994 yılında Birleşmiş Milletler’in[4] müdahalesiyle normalleşen Ada’ya dönen Aristide ülkenin yönetimine geçer. 2000 yılında yapılan ve muhalefetin boykot ettiği seçimlerde oyların %92’sini alarak yeniden seçilir. Fakat 2004’de Haiti’nin kuzeyinde çıkan bir isyan sonucu adayı tekrar terketmek zorunda kalır.

Literatür Yazan Göçmenler.[5]

12 Ocak tarihinde ardında 230 bin ölü bırakan depremin hemen ardından kaleme aldığı “Haiti Dersi” başlıklı bildiride, Fidel Castro’nun bize hatırlattığı üzere bölgenin ve Ada’nın dünya tarihindeki yeri bu denli derin. Bu derinliği Afrika’dan başlayıp Kuzey Amerika’da son bulan uzun ve henüz tamamlanmamış bir göç tarihi olarak okumak da mümkün. Nitekim, Afro-Karayip kavramı sosyal bilimler açısından önemli bir mefhum. Sonradan Kenya’nın ilk cumhurbaşkanı olan Jome Kenyatta ile başlayan ve günümüzde Stuart Hall ve Paul Gilroy’a kadar gelen köklü bir Afro-Karayip entellektüelizmine “anavatanlık” eden bölge, modern diaspora ve ulus-aşırı yazının doğuşuna da beşiklik eder. Çağdaş göç çalışmalarının yeni çerçevesini çizen “New York Şehrinde Karayip Yaşamı” (Elsa M. Chaney – 1987), “Çözülmüş Uluslar” (Nina Glick-Schiller et. al – 1994) ve “Ulus-aşırı Köy” (Peggy Levitt – 2001) gibi gibi çalışmalar yüzyıllardır üç kıta arasında gidip gelen Karayipli göçmenlerin tahayyül ve edimlerinin göç-çalışmaları yazınında yankılanmalarıdır.

Haiti: Sömürgecilikten Göçmenlik Mücadelesine.

Duvalier rejiminin başladığı 1960’larda Ada’yı terkeden orta-sınıf eğitimli kesimleri takiben rejimin sıkılaştığı 1970’lere doğru köylü ve vasıfsız göçmenler de denizlere düşer. Ada’nın demir bir yumrukla yönetildiği 1970’lerde ise bulabildikleri her imkanla Ada’yı terketmeye çalışan Haitililer tekne-insanları olarak Florida sahillerine vurmaya başlar. Bu imaj ada nüfusunun en önemli sorunlarının başında gelen AIDS hastalığıyla birleşerek 1980’lerde güçlü bir dıştalayıcı stigma olarak işlevselleşir. New York Şehri Halk Sağlığı Birimi 1982 tarihinde aldığı bir kararla “Haiti” kimlik kategorisini “Homoseksüel”, “Hemofili” ve “Eroin Bağımlıları” ile birlikte “doğal olarak AIDS taşıma riski yüksek” gruplardan biri olarak tanımlar (4-H Klubü). Böylelikle, tarihte ilk defa bir ulusal kimlik bir hastalıkla damgalanmış olur.

Bu dıştalamanın karşı-tepkisini yaratması uzun sürmez. Haitili göçmenler hızla siyasallaşarak diasporalaşır.[6] Örgütlenen göçmenler mücadelelerini 17 Ekim tarihini “Haiti Dayanışma Günü” ilan ederek duyurur. 1985 tarihinde New York’ta ilk “Haiti Kültür Haftası” düzenlenir ve dayanışma için ortak bir deklarasyon yayınlanır. Örgütlenme kısa sürede eyleme dönüşür. Şubat 1986 tarihinde 25,000 Haitili “Amerika! Haiti’den elini çek” sloganlarıyla Brooklyn sokaklarına dökülür. 1990 yılında ise tarihin ilk ulus-aşırı gösterisinde New York ve Port-au-Prince sokaklarına aynı anda çıkan binlerce insan kimliklerinin “doğal HIV virüsü taşıyıcısı” olarak damgalanmasını protesto eder.

Diaspora’nın Anavatan Mücadelesi.

Bu siyasallaşmanın anavatanda yankılanması geçikmez. Duvalier Rejimi göçmen-karşıtı milliyetçi bir söylem içerisinden yurtdışında yaşayan Haitilileri ülkelerinden kaçmış, güvenilmez ve ahlaki olarak yoz insanlar olarak damgalar. Rejim korkusunda haklıdır. 1980’lerden bu yana rejime karşı mücadele eden Aristide 1985 yılında göçmenleri anavatanda süren mücadeleye katılmaya çağırmıştır. Kuşkusuz, göçmenlerin ülke ekonomisine olan katkısı[7] ve Amerika gibi bölge politikaları açısından önemli bir ülkedeki lobi gücü[8] Aristide’nin 1990 seçimlerinde onbir parti arasından %67 gibi yüksek bir oy alabilmesinde önemli bir rol oynamıştır.

Diasporayla ilişkilerini pekiştirmek isteyen Aristide, iktidara geldiği 1991 yılında Yurtdışında Yaşayan Haitililer Bakanlığı kurmuş ve Birleşmiş Milletler Genel Kurulu’nda Haiti Başbakanı olarak yaptığı konuşmada göçmenleri “benim insanlarım” diye selamlayarak destekleri için teşekkür etmişti. Seçim sonrası çalkantılı dönemi Amerika’da geçirdikten sonra ülkeye dönüşünde diasporayı Haiti’nin 10.  İdari Bölgesi ilan etmesi ise dünya tarihinin ilklerinden biri olarak alansızlaşmış ulus-devlet kavramının geliştirilmesinde önemli bir model olmuştur.

Diaspora’da Doğan Umut: Wcylef Jean.

İşte W.J.’nin yönetmeye aday olduğu ülkenin böyle bir tarihi var. Fakat, belirtmek gerekir ki, bu ulus-aşırı adaylık hem anavatan hem de diasporayı huzursuz etmiş durumda. Yıllardır diasporada siyaset yapan göçmen liderler W.J.’nin deneyimsizliğine işaret ederek kurtlar sofrası olan anavatan siyasetinde giriştiği maceranın kısa süreli olacağını söylerken, anavatanın siyasi seçkinleri ise W.J.’nin aday olabilmek için gerekli kıstasları yerine getirmediğini iddia ederek adaylığına kaş çatıyorlar.

W.J. El-Cezire’ye verdiği mülakatta başkanlık için neden doğru kişi olduğunu Aristide’nin halkın geniş desteğiyle yönetime gelmiş olmasına rağmen iktidarda bulunduğu dönem içerisinde ülkenin en temel sorunları açısından hiç bir iyileşme sağlanamadığına vurgu yaparak açıklıyor. İyi niyet elçilisi olarak ülkesini uluslararası platformlarda başarıyla temsil ettiğini hatırlatan W.F., amacının günde bir dolardan düşük bir ücretle çalışmak zorunda kalan, eğitimden mahrum Haitililerin 200 yıldır değişmeyen kaderini 21. yüzyıla taşımak olduğunu söylüyor. Başkanlık ettiği vakfın Ocak Depremi’nin yaralarını sarmak için kısa sürede 9 milyon dolar gibi bir yardım topladığını işaret ederek Haiti’nin ihtiyaç duyduğu tek şeyin ülkeyi uluslararası düzlemde doğru temsil edebilecek bir insan olduğuna inanıyor. Müziğiyle her zaman siyasetin içinde olduğunu belirterek ülkeye yıllık 2 milyar dolar girdi sağlayan diasporanın bu paranın nasıl harcandığıyla ilgili söz sahibi olması gerektiğini söylüyor. Ada’nın resmi dilleri Fransızca ve Kreol’e tam hakim olmayan W.J., ülke nüfusunun yarıdan fazlası oluşturan gençlere ulaşmakta bir sorunu yaşayacağını düşünmüyor.

Yeni dünyaları mesken tutan göçmenlerin yüzleri anavatana dönük halleri son yüzyıldır sosyal bilim çalışmalarında önemli bir yer tutmaktadır. Bu halleri yeni-evlerinde bir tür toplumsal-kültürel sapkınlık olarak algılanan göçmenlerin anavatanla olan ilişikliği eski-evlerinde de pek hoş karşılanmaz. Diğer yandan, modern siyasal kartografinin keskin sınırlarla çerçevelediği dünyamızda göçmenlerin iki ülke bir okyanus arası halleri mevcut kuramsal çerçeve ve yöntemsel araçlarla açısından da bir sorun teşkil etmektedir. Bu çerçeveden baktığımızda, W.J.’nin adaylığı tüm bu tartışmaların billurlaştığı paradigmatik bir vaka[9] olarak diasporanın anavatan siyasetine etkisi konu başlığında derslerde işlenmesi gerekli bir örnek sunuyor. Göç çalışmalarında literatür yazan Karayip Havzası yeni yüzyılda da önemini koruyacak gibi gözüküyor.


[1] Topluluk ismini İngilizce mülteci anlamına gelen “refugee” kelimesinden alıyor.

[2] Topluluğun özellike Gone Till November ve Sweetest Girl parçaları göçmenlikten kaynaklı dertleri saza söze taşıyor. W.J. 2006 tarihinde doldurduğu “Eğer Başbakan Olsaydım” parçası ise müzisyenin kişisel siyasal çizgisine ilişkin güzel bir örnek sunuyor: “Eğer başkan olsaydım… Cuma seçilir, Cumartesi suikasta uğrar ve Pazar gömülürdüm. Yaşlı bir adam dedi ki, milyarları savaşa harcamak yerine, gettoda kullana biliriz bu parayı. Biliyorum bazıları çok fakir. Yağmur yağdığında yıkanırlar anca… Ama radyolar bunu çalmaz. İsyan müziği derler. Nasıl geri çevirirsin. Musa’nın çocuklarını?… Eğer başkan olsaydım… Çocuklara Gerçeği söyleyin. Amerika’yı Kolomb keşfetmedi. Onlara Martin Luther King’den bahsedin. Gerçeği söyleyin. Kennedy’den bahsedin…”. http://www.youtube.com/watch?v=9pq_3OheqzU.

[3] İlk siyahi devlet kavramı kimilerimiz için rahatsız edici bir biçimde tınlıyor olabilir. Siyahi olarak çevirmeyi tercih ettiğim “black” ön-adı göç ve diaspora yazınında yaygınca kullanınan bir betimleme sıfatı. Buradaki kullanımın, siyahi toplumların daha önce devletleşememiş oldukları gibi oldukça Avrupa-merkezli bir yan-anlama da kapı aralar olmakla sorunludur. Fakat, tam da bu nedenle sahip olduğumuz kavramsal çerçevelerin açı-sorununu teşhir eder olmasıyla önemlidir. Diğer yandan, kavram, Fransız Devrimi’ni Avrupa dışına taşınmasında önemli bir rol oynayan Haiti’nin sömürge coğrafyasının tam ortasına bir devrimle diktiği bağımsızlık bayrağını selamlamaktadır.

[4] Birleşmiş Milletler’e bağlı uluslararası bir barış gücü (MINUSTAH) 1990 tarihinden bu yana Ada’da bulunmaktadır.

[5] Literatür Yazan Göçmen kavramını iki yönlü olarak kullanmaktayım. Kullanımım, öncelikle, Haiti’nin sömürge-karşıtı mücadele tarihindeki yeri bağlamında “tarih-yazan” bir ülke olmasına göndermeyle göç-çalışmaları tarihinde sahip olduğu özgün yere işaret eder. Diğer yandan, Görkem Dağdelen’in Göçebe Yazılar’da yayınlanan “Akademisyen ve Göçmenleri” başlıklı yazısında çizdiği kuramsal çerçeve içerisinden, bu tercihimle göçmenlerin göç-çalışmaları yazınında nesneleştiriliyor olmasına karşı bir tavır alıyorum. Özellikle, ilk kuşak ulus-aşırı yazında çokca kullanılan anekdot biçimli aktarımlarına hakim olan şaşkınlığına rağmen betimlenenlerin göçmenlerin gündelik yaşamında tüm kendiliğindenliği ve olağanlığıyla yaşanır olması gerçekte bu şaşkın-araştırmacı tipini konu ettikleri edimlerin nesnesine dönüştürmektedir. Yazındaki bu tarihsel karakterin önümüzdeki dönemde çokca maskara edileceğini ön-görmek önemli bir kehanet olmaz sanıyorum.

[6] Kavramsal bir tartışma başlığı olarak “göçmen” ve “diaspora” kavramlarının eş-içerikte olmadığını not etmek isterim. Bu noktada, her göçmen topluluk diaspora olamayacağı gibi bir göçmen toplumun göçmenlik sürecinin bir noktasında diasporalaşması söz konusu olabilir. Elbette ki, diasporalaşmanın sönmesinin de mümkün olması gibi.

[7] 2008 yılında Haiti’nin Gayri Safi Milli Hasılası’nın %20’sini göçmen dövizleri oluşturmaktadır. Haiti dünya göçmen döviz girdisi sıralamasında 10. sırada yer alırken ilk 15 ülke arasında üç Karayip ülkesi daha yer alıyor: Jamaika, El Salvador ve Honduras.

[8] Diaspora’da örgütlenen Lavalas (Tufan) hareketi bu süreçte önemli bir rol oynamıştır.

[9] Clifford Geertz’den doğru kullandığım paradigmatik vaka (paradigmatic event) kavramı, kendisinin Bali Horoz Dövüşü üzerine yaptığı inceleme çerçevesinde yazına kazanılmıştır. Horoz dövüşü gibi belirli bir vakanın, belirli bir topluluğun gerçekliği nasıl algıladığını ve bu tarihsel tahayyül çerçevesinde yapıp-ettiklerini nasıl kavramsallaştırdığına ilişkin bir kesit sunuyor olmasına işaret eder. Diğer bir deyişle, paradigmatik bir vaka olan geleneksel Horoz Düvüşü’nü Bali toplumunun toplumsal örgütlenme ve kültürel yapısının incelenmesinde temel bir olgu olarak ele almak ve incelemeyi bu olgu üzerinden sürdürmek mümkündür.